29 Ocak 2012 Pazar

Napacaksın Azerbaycan-Gürcistanda? Bakın Neler Yaptım Azerbaycanda: Şeki

Bakü'deki 28 Mayıs Vağzal yani Tren İstasyonunun hemen yanından Azeri Filmleri ve Halk Mahnıları'nı almadan gitmek olmaz. Tren ve vagonu sora sora buluyorum. İntikam adında Azeri genç ile aynı kompartmandayız. (Azeriler yabancıların fotoğraflarını çekmeleri sevmiyorlar maalesef .. ) Hoş sohbet bir çocuk. Bakü de marangozluk yapıyormuş. Oradan buradan konuşuyoruz. Demiryolları ve Trenler, Ruslar dan kalma değilse ben de Bülent değilim:) 

Trendeki, Köylü Amca'nın sözleri halen aklımda " %98 seçimle iktidarın olduğu ve muhalefetin olmadığı bir ülkede demokrasi olmaz! Halk değil kendi kendilerini seçti." Gerçekten de geçen yıl (Mayıs-2010) Suriye'ye yaptığım gezide de her yerde Esad'ın resimleri ve sözleri bayraklarından daha fazlaydı. Üzülerek söylemeliyim ki; Azerbaycan'da da Aliyev resimleri ve sözleri bıkkınlık getirdi. Sanırım bir ülkedeki baskı rejimini anlamak için önemli bir referans.

Sabah 08.00 da apar topar iniyorum. Bu gezilerin bana öğrettiği iki şey var: 1- Büyük sandığınız yer küçük olabilir veya tam tersi, 2- Haritadaki uzaklık ile gerçek uzaklık farklıdır. Gar ile şehir merkezi arası 15 km. Türkiyeli olduğumu hemen göstererek benimle inenleri ikna edip Taksi-Dolmuş yaptırıyorum. 10 manat yerine 2 manat veriyorum. Bayağı kazançlıyım:) Biraz üzüldüm ama taksici ağabeyin bir kolu olmaması varışımızı engellemiyor. Çantaları bırakmam gerek ama nereye? Bakalım misafirperverler mi? Otogar'a gidip sohbetler etmeye başlıyorum. Çaycı'ya çantalarımı emanet edip Han Sarayına doğru yola koyuluyorum. Bu arada su toplayan ayağım daha iyi:)

İki katlı Han Sarayı 1762'de Kafkas dağlarının yamacında, Gelersen-Görürsün Kale yıkık surlarının içinde. O ne muhteşem süslemecilik ve içiçe geçmiş mimari. Bizim Doğu Karadeniz dolayları gibi yemyeşil bir yer düşünün. Şeki öyle bir yer işte. Kiş çayının aktığı bu yöre en eski yerleşim yerlerinden. 



Metropol denilebilecek Bakü'den sonra bu yayla şehri iyi geldi. Ulaşımımı mümkün olduğunca otobüs, minübüs, eşek gibi araçlarla yapıyorum. Tabi bu taksici amcaların hoşuna gitmiyor. Hatta kendilerince kızıyorlar. Ben onlara iki kat kızıyorum:) Toplu taşıma araçlarında daha iyi gözlemler yapıp, sohbetler edebiliyor insan. Bu da öğrenme, anlama ve anlamlandırma, kendini gerçekleştirme faaliyeti aslında. İzole olmak isteseydim Antalya'da 5 yıldızlı bir otele gider malak gibi yatar, yüzer, uyur gelirdim. 

Şeki ili aynı zamanda kervansaray ve ipekböceği yetiştiriciliğyle de çok ünlü. Pek milliyetçi olduğum söylenemez ama Türk çayı gibisi yok. Hatta birası gibi de:)  Geceyi burada geçirmek istemediğimden hızlı hızlı geziyorum. Çünkü burada kalacak yer için önceden hazırlık yapmadım ve merkezdeki otek çok pahalıya mal olacak gibi görünüyor. Yağmur ha yağdı ha  yağacak olması da sıkıcı. 

Ve sizi şeki ilindeki birkaç fotoğrafla başbaşa bırakıyorum. Ortadaki fotoğrafta Alton Kilisesi bulunuyor. Müze paralı olmasına rağmen Türkiye'den geldiğimi ve öğrenci olduğumu söyleyerek bedavaya getiriyorum. O bir şey değil, görevlilere göstereyim derken okul kimliğimi az kalsın unutuyordum:)



Şeki Dram Tiyatrosu


Ünlü Şeki Helvası (Ben pek sevmedim ama gitmişken deneyin derim:)  )



Bu şehirdeki macerayı kendi yaptırdığım sırtçantalılar t-shirt'ümle bitirerek otogara doğru gidiyorum. Sırada Azerbaycan'ın ikinci büyük şehri Gence Var:)



7 Ocak 2012 Cumartesi

Yaseminler Tüter mi, Hâlâ?


İki millet bir arada bir ada'da.. Hıristiyan rum kızı Eleni'nin Naciye'ye dönüşmesi, müslüman olması ve tekrar rum bir adamla evlendirilip ölüme giden hikayesni bir solukta okutuyor Alev Alatlı.

Biraz Fatmagül biraz Woyzcek tadında kaderine boyun eğmiş neredeyse hiç iradesi olmayan bir antikahraman tadında. Yeri geliyor kızıyorsunuz, yeri geliyor bağrınıza basasınız geliyor. Sağlam kırılma noktaları yakalayan Alatlı, toplumsal boyuta daha çok ağırlık vermiş.

1950'li yıllarda Kıbrıslı Rumlar ile Türkler'in birbiriyle ilişkileri, çıkan ayaklanmalar abartıya kaçmadan sade bir dille anlatılmış. Birbirini sevenler, nefret edenler.. 1985'te basılan kitap için "Türkler fazla Yunan yanlısı, Yunanlılar fazla Türk yanlısı buldular" denmiş.

Oysa ben okuduğumda -yıl 2011- şu anda da sevgi ve nefretin içiçe olduğu bir dünyadayız. Yavru Vatan'ın tarihindeki bir dönemi hem kurgu hem de "vakanüvisler" aracılıyla belgeci niteliğinde okumak için önemli bir roman.

Sade anlatımı , devingen ve yoğun olay örgüsü, dönemin Kıbrıs'ını ve düşünür-yazar Alev Alatlı'yı tanımak isteyenler için tavsiye ederim.

Napacaksın Azerbaycan-Gürcistanda? Bakın Neler Yaptım Azerbaycanda: Bakü



Bütün İlkbahar-yaz başı boyunca ABD planları yaparken işler yolunda gitmedi ve ortada kalakaldım. İşyerinden izin de almış bulundum. Eee ne yapacam şimdi? Avrupa ya gitmek için Schengen vizesi için de yeterli zamanım yok. Bir rota belirlemem lazım; vize istemeyecek, ucuz olacak, 10-12 gün sürecek. Allahım nereye gitsem?

Kafamda sorular uçuşurken ampuller yanmaya başladı. Evet şekilleniyor rotam. Vize yok, Ucuz, 10-12 günlük hem de iki ülke görebilecem. Yaşasınnnnn:) Azaerbaycan ve Gürcistan. Hem bayıldığım rus kültürünün izlerini görebileceğim hem de Türkiye'ye yakın. Konu komşu misali yani. Kime planımı dediysem; Napacaksınnnn oralarda? Gidecek yer mi yok? bla bla blaaaaa. Kulaklarımı tıkadım ve önce uzun zamandır maillerini takip ettiğim sirtcantalilar grubundaki usta gezginlerden yardım almak için mail attım. Birkaç arkadaş dönüş yaptı. Özellikle üstad Metin Denizmen'in Azerbaycan ve Gürcistan gezi notları ışık tuttu.

HADİ YOLCULUK BAŞLASIN

Azerbaycan hava yollarından tek gidişlik biletimi aldım işte. Bol t-shirt, 1 kitap, değişik ceplerde parça parça para, 2 kot pantolon, küçük not defteri ve kalem, cep telefonu ve şarj aleti ile 2 gün sonra da uçaktayım. "Teyyarede sigara içmeyin" yazısını gördüğüm andan itibaren yolculuğumun çok ilginç geçeceğini düşündüğüm yolculuğum başlıyor. Otururken tehlikesizlik kemerini bağlayın! Xilasedici jilet oturaciğiniz altındadır! Zahmet olmazsa gözleyin :)


  Ve işte Bakü havaalanına indim. Bazıları direk gidiyor, bazıları sola doğru yöneliyor. Ne tarafa gitmem gerektiğini kestiremedim. İzbandut gibi bir polis karşıma dikildi. Vizem olup olmadığını sorduğunda tek bir cevabım vardı. Yooooo! Sol tarafı göstererek, oraya gitmemi söyledi. Neden geldin, nerede kalacaksın muhabbetinden sonra 10$ vererek 30 günlük vizemi aldım.

Yahu havaalanından şehre gitmek için hiç mi otobüs, minübüs olmaz sadece taksi ve taksiciler üzerime atlıyor resmen. Fiyat soruyorum. Dünyanın parası. Ulan bende o parayı verecek göz var mı:) Tekrar havaalanın içine girdim. Oradaki polislere çok pahalı olduğunu söylendim sadece. Halime mi acıdığını veya para mı koparmaya çalıştığını anlayamadığım bir polis şehre götürebileceğini ama vardiyasının 1 saat sonra biteceğini söyledi. Hem de para almayacağını. Zaten sabah 06.00. Çok şanslıyım galiba.

30 yaşıma geldim, başıma gelmeyen kalmadı ama halen safım:) Yardımsever polis emmi! yolun yarısında ekonomik koşulların zorluğundan bahsetmeye başladığında hiç bir şeyin karşılıksız olmayacağını anladım. 5 manat verip konuyu kapatacağını düşündüm o da beni yolun yarısında, metroda indirdi sağolsun:)

Eski püskü bir yere doğru girip, binlerce insanın üstünüze geldiğini düşünsenize! Bir banko bulup kart aldım ve ilk defa bu kadar uzun yürüyen merdivenden aşağı iniyorum. Sanki Hades'e gidiyorum:) Aşağıda yine binlerce insan içinden resmi kıyafetli bir abla'dan yardım istiyorum. Biraz bekledikten sonra, (teşbihte hata olmaz) 1800'lü yıllardan kalma ve neredeyse Moskova'dan geldiğine yemin edebileceğim metro aracı yavaş yavaş geliyor. Kapılar açıldığında görevli bayan öyle bir içeri itti ki, başka türlü binemeyeceğimi sonradan anladım. Elimde-omzumda çantalar,tutunacak yer yok, tam pastırma hali! Metro aracı içindeki reklam yazılarını okuyarak (birçok Türk firması veya üniversitesinin)  durakları bir bir geçiyorum. Ha bu arada, yolcular makinist ile konuşabilmeleri için düğme de var:) Eski diğer adıyla İçeri Şeher'e yaklaşıyorum.

Metrodan çıktığımda "oh beeee dünya varmış" dedim.  Her zaman içgüdülerine güvenmeyeceksin! Sola gitmem gerektiğini düşündüm. Meridyen Otel'in yanındaki sokağı bulup hostel'e gideceğim. 200 mt kadar yürüdüm. O da ne! Otel karşımda ama sokak yok. Derme çatma olması lazım bildiğiniz lüx bir semtteyim. Asaf Zeynalli Küçesi (sokağı) bilen yok.

Okuduğum blogda İçeri Şeher'de bulunan Kız Kalesi'ne yakın olduğu yazıyordu. Oraya gitmeye karar verene kadar 2 saat geçti ve gittiğimde de CASPİAN HOSTEL'i kolayca buldum. Hoşgeldin beş gittin muhabbetinden sonra ranzalardan oluşan 8 kişilik odaya eşyalarımı bırakıp, dışarı attım kendimi.

Surlarla çevrili eski şehir den çıkıp caddeleri, sokakları gezmeye başladım. Parklarda oturup Azerilerle  keyifli sohbetler ettim. Suriye gezimden sonra iyice anladım ki, ben şehirleri ve kültürleri öğrenmeyi , o ülke insanlarını tanımayı seviyorum. Öyle çok dağ bayır adamı değilim. Şimdi size Bakü'den gözüme takılanlar:)

Azerbaycan Milli Ansiklopedisi pardon Kütüphanesi :)


Azerbaycan Millet Meclisi


Cumhurbaşkanlığı Binası


Sanat Müzesi


Devlet İşletme Akademisi


Adını Ben Koydum:) Su Damlası Kuleleri


Bakü de Türkiye Esintisi


Bakü de tekstilden bankacılığa,
 elektronikten eğitim sektörüne
 o kadar Türk firmasının mağazaları 
bulunuyor ki, tahmin bile
 edemeyeceğiniz yerel firmaları
 bir anda karşınızda görebilirsiniz:)

Resimlerde Bereket Döner ile Efes el ele:)
 TR de Bereket Döner dini bir firma iken
AZE de kendini dağıtmış görünüyor:)













Bize Göre İlginç:)





Azerbaycan'a gelmeden önce Türk-Azeri yoğunlukta olmak üzere Rus ve İngilizlerin mezarlarının da olduğu Şehitlik Hıyabanı ile ilgili yazı okumuştum. 1918 de Kafkas Cephesinde ölen askerlerimizin mezarlarını görmek iç burkucu :( TC buraya bir camii yaptırmış ve Türk bayrağı dalgalanıyor. çok hoşuma gitti:)



Adını bilmediğim cadde, sokaklardan geçiyorum. Tertemiz her yer, bir sürü park, tarihi binalar, heykeller.. beni en çok etkileyen binalardan biri Azerbaycan Milli Tiyatro Akedemi Binası. Türkiye'de bir bir kapatılırken veya AVM'lerin içine tıkılırken hayran olmamak elde değil.


Biraz da Bakü'ye yukarıdan bakalım.
Rus esintisi tarihi binaları sarmış derken bir anda karşınıza modern binalar çıkabiliyor. Metropol olma yolunda hızla ilerlediğini anlayabiliyorsunuz. İstanbul'dan sonra yaşayabileceğim ikinci şehir burası olabilir, diye düşünüyorum.










Bakü'nün Hazar Denizi kıyısındaki ünlü Bulvar caddesine doğru yöneliyorum. Versace gibi ünlü markaların, parkların, restaurantların ve çay bahçelerinin olduğu lüx bir bölgedeyim. Kimseyi umursamadan çimenlerin üzerine oturuyorum. Ne de olsa yabancıyım. Bilmeme hakkımı kullanıyorum :) Saatlerdir yürüyordum ve ayaklarım acıyordu. Ayakkabılarımı çıkardığımda pişmiş, altı su toplamış ve şişmiş olduklarını gördüm. Bu bana çok pahalıya (1 gün yürüyememe) malolacaktı. Hostelde kaldığım ertesi gün İspanyol bisikletçilerle tanıştım. Çat pat ingilizceyle hoş sohbetler ettik :) Adamlar İstanbul'dan pedal basmaya başlamışlar. Karadeniz, Gürcistan'ı geçerek gelmişler ve rotalarında daha Kazakistan, Türkmenistan ve Kırgızistan gibi ülkeler var. Gıpta ettim ne yalan söyleyim:)


Özellikle 30-35 yaş üstü Azeriler iyi derecede Rusça biliyor. Bazı tabelalarda hem Azerice hem de Rusça yazılar var. Dikkatli dinleyince Azerilerle çok rahat anlaşılabiliyor. Hostel'de kalmak çok keyifli çünkü bir anda İspanyol, Koreli, İranlı, Fıransız, Almanlarla içiçe olabiliyorsun. Herkes birbirine yol maceralarını anlatıp önerilerde bulunabiliyor. Hatta Tiflis'te kalacağım hostel'in adresini buradayken aldım. Hostel sahibinin kızının doğum günü partisi de unutamayacağım güzel anılardan biri oldu:)

Su toplayan ayaklarım için Rusya'dan geldiğini düşündüğüm bir krem ile iyileştirmeye çalışıyorum. Hostel'e yakın KIZ KALESİ'ne çıkmak için gidiyorum. Kale'nin tepesinde bir kız "Anamı istiyrem" diyerek ağılıyor, intihar etme teşebbüsünde. 2 saat süren ikna çabalarından sonra bir polis kızı tutup aşağı indiriyor ve biz de nihayet kaleye çıkabiliyoruz. 

Bakü, pahalı bir şehir. Temmuz-Ağustos gibi hiç çekilmiyor. Rüşvet, turist kazıklama gibi olayları çok ama tarihi, kültürü, denizi, gelişimi, insanları için kesinlikle görülmesi gereken bir şehir. Bir daha gidesim var desem yalan olmaz:)

Artık Bakü'den ayrılma zamanı. Tren, gar, istasyon, katar gibi kelimeleri kimse bilmiyor. En son "cuf, cuf, cuffffff" ile derdimi anlatıyorum. Meger, Vağzal deniliyormuş. Şeki isminde bir şehre gitmek için bilet alıyorum.

Girizgah

Uzun süredir blog oluşturup belli bir alanda mı yazılar yazayım yoksa bırak dağınık kalsın mı, diye düşündüm. Sonra dedim ki, yahu ben tek şeyden hoşlanmıyorum ki! Seyahat etmek kadar evde pineklemekten de hoşlanıyorum. Yalnız kalmayı sevdiğim kadar insanlarla birlikte olup sohbet etmeye de bayılıyorum. Bırakalım akışına dedim en iyisi sonra da :) Öneri, eleştiri ve yorumlarınıza açığım. Çekinmeden yazın olur mu? Küfretmeden tabi :) Bu yeni yolculuğumda yanımda olan/olacak herkese teşekkürler.